Dünyadaki Rezervlerin Yarısından Fazlasına Sahip Olan Orta Doğu’da Petrol Bittiğinde Neler Olabilir?
Orta Doğu ülkeleri, dünyanın kanıtlanmış petrol rezervlerinin %55’ine sahip olmakla övünse de bu durum artık eskisi gibi büyük bir avantaj sağlamıyor.
Dünya, iklim değişikliğiyle mücadele ve sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş konusunda ciddi adımlar atarken petrolün gelecekteki rolü oldukça belirsiz gibi görünüyor.
Dünya, iklim hedeflerine ulaşma yolunda ilerledikçe petrol ihtiyaç olmaktan çıkıp bir lüks hâline gelecek.
Bu büyük bir sorun çünkü Orta Doğu’da çok fazla petrol var. Basra Körfezi’nin tamamı hidrokarbon kaynaklarıyla dolu ve bu bolluğu daha az taleple birleştirirseniz fiyatların düşeceğini anlayabilirsiniz.
Sonunda o kadar çok petrol olacak ki muhtemelen birçoğu satılamayacak. E şimdi dünyanın en büyük petrol üreticisi olan ABD de petrol üretimini artırıyor, yani Orta Doğu doğrudan bu durumdan etkilenecek.
ABD, 2021’de günde 11,2 milyon varil petrol üretti. Bu da Orta Doğu için büyük sorun çünkü piyasaya daha fazla petrol giriyor.
Peki bunun sonuçları ne olacak? IMF tarafından yayımlanan 2020 tarihli tartışmalı bir rapora göre; bölge, ekonomisini çeşitlendirmezse Körfez İş Birliği Konseyi ülkelerinin toplam 2 trilyon dolarlık mali servetinin 2034 yılına kadar tükenebileceği ortaya çıktı.
Daha da kötüsü; IMF’nin küresel petrol talebinin 2030’da zirve yapacağını ve o tarihten itibaren düşeceğini tahmin etmesi, Orta Doğu’ya çeşitlendirme için fazla zaman bırakmıyor.
Orta Doğu ülkeleri bu durumu zaten biliyordu.
Bu nedenle 2016 yılında Suudi Krallığı’nın tartışmalı veliaht prensi ve fiili lideri Muhammed bin Salman Suudi, Vizyon 2030’u açıkladı. Bu plan; toplum, ekonomi ve ulusal kalkınma olmak üzere üç bölümü hedefliyordu.
Vizyon 2030 kapsamındaki en dikkat çekici ve iddialı planlardan biri, petrol dışı devlet gelirini 43,44 milyar dolardan 266,5 milyar dolara çıkarmaktı.
Özel sektöre yatırım yapılacaktı ve 35 milyonluk nüfusun 30 yaşın altındaki %70’ine istihdam yaratmak için çeşitli programlar oluşturulacaktı. Ayrıca petrol dışı ihracatın petrol dışı GSYİH içindeki payı, %16’dan %50’ye çıkarılacaktı.
İşin ilginç yanı, Muhammed bin Selman daha önce radikal bir hamleyle 2 trilyon dolarlık varlık fonu ilan etmiş ve 2020 yılına kadar Suudi Arabistan ekonomisini tamamen çeşitlendirerek petrole olan bağımlılıktan kurtaracağını vadetmişti ancak gerçekleştiremedi.
Kuveyt de tıpkı Suudi Arabistan gibi Kuveyt Vizyonu 2035’i ortaya attı.
Garip bir şekilde Kuveyt, petrol ve doğal gaz üretimine daha fazla yatırım yapmak istiyor. Kuveyt Petrol Şirketi, hidrokarbon çıkarımını daha kolay ve çevreye daha az zararlı hâle getirmek için 2040 yılına kadar 500 milyar dolar yatırım yapmak istiyor.
Bağımlılıklarını görmezden gelmemeyi tercih eden Kuveyt, hâlâ vakit varken petrol üretimini arttırmayı ve elde edilen kârı ülkelerini inşa etmek için kullanmayı tercih ediyor. Bu girişimleri finanse etmek için kamu-özel sektör işbirliklerini de kullanıyorlar.
Yemen, Suudi Arabistan ve BAE ile sınırı olan küçük bir monarşi olan Umman o kadar şanslı değil.
Önümüzdeki yirmi yıl içinde Umman’ın mevcut petrol ve gaz rezervleri tükenecek dolayısıyla başka seçenekleri ya da fazla zamanları yok.
Peki ya Birleşik Arap Emirlikleri’ne ne olacak?
GSYİH’sının yaklaşık %30’unu petrol ve gaz üretiminden elde etse de Dubai’nin GSYİH’sının %95’i petrole bağımlı değil. Başlangıçta düşük petrol rezervlerine sahip olan Dubai; kendisini turizm, bilişim ve finans cazibe merkezi haline getirmeye çalışmıştı.
Dubai, daha az olan rezervlerinden elde ettiği geliri altyapısını güçlendirmek için kullandı ve bunun sonunda alışverişin, lüksün ve finansın merkezi hâline geldi. BAE, ekonominin petrol dışında nasıl çeşitlendirilebileceğine dair harika bir örnek gibi sanki?
Peki ya diğer Orta Doğu ülkelerinin petrol olmadan bir geleceği var mı? Cevap, bölgenin ekonomik çeşitliliği artırma ve alternatif enerji kaynaklarına yatırım yapma konusundaki kararlılığına bağlı gibi duruyor.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimize aşağıdan ulaşabilirsiniz: